Daha önce olumlusunu gördüğümüz bu yapının bu sefer ‘alışılmadık- not used to’ ifadesini görüyoruz. Bir konuya aşina olmadığınızı veya bir konuda pek rahat olmadığınızı birine bildirmek için kullanırız.
Burada to mastar (-mak, -mek) değil, isme gelen edattır. Çünkü fiil isimleşmiştir (gerund). Bu, despite, from, for, with, to, by, in, on, at, up vb. gibi edatların bir gerund tarafından takip edilmesi kuralıdır.
- I am not used to talking English.
- ~ İngilizce konuşmaya alışık değilim.
- I’m not used to studying so much.
- ~ Bu kadar çok çalışmaya alışık değilim.
- I’m not used to being around new people.
- ~ Yeni insanların etrafında olmaya alışık değilim.
- I’m not used to talking in front of groups of people.
- ~ İnsan gruplarının önünde konuşmaya alışık değilim.
- I’m not used to having so much stress.
- ~ Bu kadar stres yaşamaya alışkın değilim.
- I’m not used to traveling so much.
- ~ Bu kadar çok seyahat etmeye alışık değilim.
- I’m not used to working so early.
- ~ Bu kadar erken çalışmaya alışık değilim.
- I’m not used to drinking so much.
- ~ Bu kadar çok içmeye alışkın değilim.
- I’m not used to having so much responsibility.
- ~ Ben bu kadar çok sorumluluk almaya alışkın değilim.
- Have, birçok anlama gelebilir burada ‘almak’ anlamında kullanılmıştır.
Eğer to be kullanmadan “I used to” şeklinde kullanırsak eski bir alışkanlıktan bahsetmiş oluruz. Ama örnekteki gibi “I am used to” şeklinde kullanılınca hâlâ geçerli bir alışkanlıktan bahseder.